YAZILARIM
Diğer Yazılarım
HEP SONRADAN GELİR AKLIM BAŞIMA, HEP SONRADAN...
19.11.2015
Bu Yazıyı
Sosyal Medya'da Paylaş!
Seçimler bitti, seçmen AKP’ye bir kez daha tek başına hükümet kurma şansı tanıdı. Seçmen aslında, AKP-MHP ve kısmen de HDP koalisyonu oluşturdu. Bu yazımızda, partilerin ana vaatleri arasında yer alan “asgari ücret artışı” üzerine yaşanan seçim sonrası tartışmalardan ve iş dünyasının ağlaşmasından bahsedeceğiz.
Hatırlayacağınız üzere; AKP iktidardayken “asgari ücret 1000 TL olursa ülke ekonomisi batar” diyenler, AKP iktidarı kaybettiğinde asgari ücret 1300 TL olacak vaadinde bulunuvermişlerdi. AKP’nin bu vaadinin ortaya çıkmasında, CHP’nin asgari ücretin 1500 TL’ye yükseltileceği taahhüdünü seçim bildirgesinde ilk açıklayan parti olmasının mutlak etkisi ve baskısı olduğunu söylemek doğru bir çıkarsama olacaktır. Aksi halde, 13 yıldır iktidarda olan bir partinin, iktidarı süresince asgari ücret konusunda bu denli bir çıkış yapmamış olmasının izahı kalmayacaktır.
Ancak seçim kampanyası sırasında asgari ücretin net 1300 TL olacağı vaadinde bulunan AKP’den, bugünlerde farklı sesler gelmeye başlamıştır. İlk olarak, Sayın Ali Babacan’ın “asgari ücreti 1300 TL yapacağız demedik, asgari ücret komisyonuna teklifte bulunacağız dedik” şeklindeki açıklaması basında yer aldı. Kamuoyu tepkileri ölçüldükten sonra, tutar da belirtilmek suretiyle “1 Ocak 2016 tarihinden itibaren uygulanacak asgari ücretin tespit edileceği komisyona 1300 TL olarak teklifte bulunacağız” şeklinde düzeltme açıklamaları yapılmaya başlandı.
Ardından, Sayın Mehmet Şimşek tarafından ilk cesur itiraf yapıldı; “asgari ücretin 1300 TL yapılması halinde, doğacak vergi ve prim yüklerini esas itibariyle özel sektör karşılayacak, ancak bazı sektörleri destekleyebiliriz. Doğacak ek yükü devlet üstlenemez...” İşte, bu açıklamadan sonra iş dünyasında kızılca kıyamet koptu ve kaygılarını dile getirme konusunda seçim öncesi son derece sessiz kalan iş dünyası, bir cesaretle hayıflanmaya başladı.
Bilindiği üzere, asgari ücret tespit komisyonu; hükümet yetkilileri, işçi sendika temsilcileri ve işveren temsilcilerinden oluşmaktadır. Sendikalı işçilerin asgari ücretin üzerinde ücret aldığı dikkate alındığında, hükümet ile işveren kesimi temsilcilerini çetin bir istişare sürecinin beklediği söylenebilir.
Mevcut yasal düzenlemelere göre; bir işverenin işçiye net 1300 TL asgari ücret ödeyebilmesi için; devlete ek olarak 633 TL daha ödeme yapması gerekiyor. Yani, işverenin sorumluluğu işçiye 1300 TL asgari ücret ödemekle bitmiyor. Devlet, işverenin ödediği asgari ücret üzerinden ek olarak 98 TL vergi, 485 TL SGK primi ve 49 TL İşsizlik Sigortası payı olmak üzere toplam 633 TL daha alıyor. Böylece, 1300 TL asgari ücretin işverene toplam maliyeti, (işverenin cebinden çıkacak tutar) yaklaşık 1933 TL’yi buluyor.
İşveren temsilcileri tarafından yapılan açıklamalarda; asgari ücret artışının olası ek maliyeti hakkında iş dünyasına sorulmaksızın hareket edildiği, ek yükün üretici şirketlerin üretimini yurtdışına kaydırmasına sebep olacağı, böylece işten çıkarmaların artacağı ve bununda dar gelirlileri uzun vadede mağdur edeceği belirtilmektedir. Ayrıca,asgari ücret artışının kayıt dışılığı ve SGK'ya yapılan eksik ücret bildirimlerini artırabileceği şeklinde kaygılarda dile getirilmektedir.
Hatta bazı iş çevrelerince “asgari ücretin tamamen kaldırılması gerektiği” yönünde açıklamalar da yapılmaya başlanmıştır. Toplam çalışanların sadece yüzde 10'unun sendikalar aracılığıyla temsil edildiği ve işçi haklarının fazla gelişmediği bir ülke olduğumuz dikkate alındığında, asgari ücretin kaldırılmasının ciddi mağduriyetler doğurabileceği unutulmamalıdır. Asgari ücret uygulaması, bizim gibi ülkelerde ücretleri işçi lehine asgari düzeyde de olsa koruyan bir mekanizmadır. Patronlara ek yük gelmesini önlemek için oluşturulacak bir serbesti, toplumsal barışı bozacak niteliktedir.
SGK verilerine göre, hâlihazırda 5 milyon kişi asgari ücretle çalışmaktadır. Ancak, yaklaşık 2 milyon kişinin yüksek ücret aldığı halde SGK'ya asgari ücret üzerinden bildirilmesi nedeniyle, gerçekten asgari ücretle çalışanların sayısı yaklaşık 3 milyon olarak karşımıza çıkıyor.
Diğer taraftan, bir konuya açıklık getirmekte yarar var; asgari ücret seçim vaadinden bağımsız olarak zaten 1 Ocak’tan itibaren yaklaşık 1100 TL’ye yükselecekti. AKP’nin vaadi ile 1100 TL yerine 1300 TL yapılacağını varsaydığımızda, artış nedeniyle işverene 150 TL ek yük gelecekti. Asgari ücret, 1100 TL yerine 1300 TL olduğunda, işverenin yükü 437 TL olmakta, böylece seçim vaadinden kaynaklı gerçek ek yük ise 280 TL civarında hesaplanmaktadır.
Şimdi iş dünyası, işçi başına ek 280 TL yükün altına girmek istememekte ve söz konusu yükün devlet tarafından karşılanmasını talep etmektedir. Diğer taraftan, bu şikâyetler devam ederken, alışık olduğumuz şekliyle Cumhurbaşkanı tarafından iş dünyasına yönelik olarak “Biraz Az Kazanın ve Bu Yükü Ödeyin” şeklinde açıklama gelmiştir.
Oysaki devletin söz konusu yükü işveren açısından sıfırlaması durumunda, bu yükün bütçeye getireceği ek maliyet 3-3,5 milyar lira civarında hesaplanmaktadır. İşte yaygarada tam da burada kopmaktadır. Devlet baba, bu yükü sırtlayacak mıdır? İşverene mi yükleyecektir?
Şimdi hatırlayalım; CHP, asgari ücreti işverene ek yük getirmeden 1500 TL’ye yükselteceğini seçim taahhüdü olarak beyan etti mi? CHP’nin konu hakkındaki açık beyanı seçim bildirgesine de girdiği halde, seçim çalışmalarımız sırasında; esnaftan ve her tür işverenden en çok aldığım soru, asgari ücret artışında kendilerine ek yük gelip gelmeyeceği yönündeydi. CHP iktidarında asgari ücret artışı nedeniyle işverene ek yük gelmeyeceğini, ancak AKP’nin 1300 TL’lik vaadini yaparken ek yük konusunda bir açıklama yapmadığını ısrarla açıkladım. Ek yükler konusunda AKP’nin açıklama yapmamasının, işverenin sırtına bindirileceği şeklinde yorumlanması gerektiğini altını çize-çize, bıkmadan ve usanmadan anlattım.
Seçim vaatleri arasına en dikkat çekici konu olarak giren asgari ücret konusunda iş dünyası, CHP’ne gereken yeteri desteği verdi mi? Seçim sonuçları, bu desteği vermediğini gösteriyor. Dolayısıyla, AKP’nin seçim vaatleri konusunda amiyane tabirle; “Dakika Bir, Gol Bir” diyebiliriz. Golü kalesinde gören kesim ise bugünlerde çekinmeden bu konudaki kaygılarını dile getiren iş dünyasıdır. Peki, bu durumda; “iki partinin asgari ücret konusundaki seçim vaadi arasındaki fark bu kadar açıkken, neden gereken hassasiyeti toplum önünde dillendirmediniz? Neden ısrarla sormadınız, sorgulamadınız diye sormazlar mı adama?
Bütçeye 3-3,5 milyar lira civarında ek yük getirecek olması nedeniyle, işverenin üzerine bindirilmeye çalışılan ek yükler konusunda, iş dünyasını rahatlatmak amacıyla, kurulacak olan hükümete, kaynağı nereden bulacağını da açıklasak mı acaba !
İş dünyasının birinci dakikada yediği bu gol gibi, AKP’nin seçim beyannamesinde yer alan vaatlerinden toplum kesimlerinin kaç gol daha yiyeceğini hep beraber yaşayıp göreceğiz ve bu köşeden tüm kesimlerin sesi olmaya devam edeceğiz. İş dünyasının kalecisi maça tehdit altında mı çıkmıştır? veya bir yerlerden ödüllendirileceği müjdesi mi almıştır? soruları da hafızalarımızda maalesef yer alacaktır.
Diğer taraftan, dünyada gezen serseri para bolluğunun sonuna geldiğimiz bugünlerde, yılbaşından itibaren yapılacak zamlarla birlikte, “Pamuk Eller Cebe” ilkesinin devreye gireceği ve asgari ücret artışının bir çırpıda geri alınacağını söylemeden geçemeyeceğim.
Rahmetli Ahmet Kaya’nın seslendirdiği bir şarkı var ya “Hep Sonradan Gelir Aklım Başıma, Hep Sonradan Sonradan…” diye; iş dünyası başta olmak üzere toplumun büyük çoğunluğu bu şarkıyı daha çok söyleyecek gibi görünüyor. Korkarım ki, şarkıyı söyledikçe de fırça yemeye ve fırça sonrası işveren temsilcilerinin yaptığı gibi çark ederek, şarkıyı yüksek sesle söylemek yerine, içinden mırıldanmaya başlayacak.
“Kederli bir akşam içmedik ve sarhoşta değiliz” ancak, seçimlerde istikrara oynamış işveren dünyasının, ilk dakikada yediği gol nedeniyle kendilerine yardımcı olalım ve haydi hep beraber yüksek sesle biz söyleyelim;
Hep Sonradan Gelir Aklım Başıma, Hep Sonradan Sonradan…
Diğer Yazılarım