YAZILARIM

Diğer Yazılarım

GERÇEKLER ACIDIR ACI EN İYİ İLAÇTIR

5.05.2017

Bu Yazıyı
Sosyal Medya'da Paylaş!

  



Referandum sonuçlarının hukukiliğine ve meşruiyetine dair söylenecekler saklı kalmak kaydıyla, kabul edilen anayasa değişikliğinin şimdiden siyasette karmaşa yarattığını görüyoruz. Siyasi yeniden yapılanmanın “Hayır” bloğunda daha fazla yaşanacağı ise aşikârdır. “Evet” bloğunda ise şimdiden belli olan Cumhurbaşkanı (CB) adayı ve biat kültürünün egemen olduğu yapı dolayısıyla sakin işleyen bir görüntü hâkim.

Referandum sonucuyla, parlamenter sistem ekseninde şekillenmiş siyaset kurumu köklü değişikliklere gebedir. Parlamenter sisteme tekrardan dönüş yapılamadığı varsayımıyla ve ana hatlarıyla neler değişecek irdelemeye çalışalım. Özellikle “hayır” bloğundan gelen soruların ve yapılan yorumların hala parlamenter sistem kurgulu siyasi pencereden yapıldığı, kavram kargaşasının yoğun olduğu anlaşılmaktadır. İrdelemedeki amacımız, referandum öncesi söylenenler ile yeni durum üzerine gerçekleri ortaya koyarak doğru politikaların oluşturulmasına katkı sağlamaktır.

Hatırlayalım; referandum öncesinde “hayır” bloğu, “evet” çıkması halinde temelde aşağıdaki durumların oluşacağını halka anlatmıştı;

  • Rejim değişecek ve sistem tek adamlığa dönüşecek,
  • Millet iradesi, TBMM’den alınacak ve tekrar saraya devredilecek,
  • TBMM ve Milletvekilliği önemini yitirecek,
  • Saraydaki tek adam, kararnameler yoluyla yürütme yetkisinin %85’ini kullanacak,
  • Cumhurbaşkanı (CB) yasal olarak taraflı olacak,
  • Yargı, Yasama ve Yürütme tek adamın kontrolüne geçecek, vb.

OHAL ortamında, örtülü (bazen de açık) propoganda yasaklarıyla adil olmayan şartlarda gidilen Referandum resmi sonuçları YSK tarafından açıklandı. Sonuçlar her iki tarafı da memnun etmedi. Sonuçlar üzerindeki şaibe, halkın sisteme olan güvenini büsbütün zedeledi ve toplumu ikiye böldü. İtirazlara dair iç hukuk yolları tükendi. AHİM'e başvuru dışında başkaca bir yol da kalmadı. Dolayısıyla, yeni sisteme dair aşağıda yapacağımız tespitler, sistemden geriye dönüş olmadığı varsayımında geçerlidir;

Öncelikle belirtelim ki, anayasa değişikliğinin yürürlüğe giren çok önemli 2 maddesi için süreç işlemeye başladı bile. Anayasanın 101'nci maddesinde yer alan “CB’nin partisiyle bağı kesilir” hükmü kaldırılmıştır. Nitekim CB, partisine üye kaydını yaptırmış ve Türkiye “Partili CB” ile resmi olarak tanışmıştır. Aynı şekilde, HSYK’nın adını, üye sayısını ve seçimini belirleyen 159’ncu maddesindeki değişiklik yürürlüğe girmiş ve yeni adıyla HSK’nın üye seçim süreci de başlamıştır. 13 üyeli HSK’da Adalet Bakanı başkan ve Müsteşarı da kurulun doğal üyesi, 4 üyeyi artık AKP'li CB seçecek ve kalan 7 üye TBMM’de seçilecek. Nitekim, HSK üyeliği için başvuru yapanlar da çoğunlukla AKP Mv. adayı veya yöneticisidir. Böylece “yargının vesayetten kurtarılması” sloganıyla getirilen bu değişiklik, tam aksine yargıyı mutlak vesayet altına almaktadır. 

Yeni sistemde, TBMM’nde hükümet kurulmayacaktır. Başbakan olmayacaktır. Sarayda, CB ve dışarıdan atayacağı yardımcıları ile bakanlardan oluşan yapı “hükümet” olacaktır. İstediği kişiyi yardımcı/bakan atayabildiğine göre artık CB, tek başına hükümet olmaktadır. CB, yürütme yetkisini bu yapıyla ve kararnameler yoluyla kullanacaktır. TBMM, sınırlı alana sıkışmış yasama yetkisiyle baş başa kalacaktır. Öyleyse, TBMM’de “İktidar Partisi”, “Ana Muhalefet Partisi” ve “Muhalefet Partisi” kavramları da olmayacaktır. Dolayısıyla, ezberleri bozan bu yeni sistemde, siyasal partiler seçime giderken “iktidar olursak şunları yapacağız” şeklinde bilindik propaganda söylemini değiştirmek zorunda kalacaktır. Seçimler, siyasal partilerin programları ve TBMM oluşumundan ziyade, CB adaylarının programları, vaatleri ve ekibi üzerinde şekillenecektir. CB’nın partisinin, TBMM’nde ikinci parti durumuna düşmesi halinde ise işler sarpa saracaktır.

Bir siyasal parti başkanının kim olacağından ziyade “hangi siyasi, ekonomik, sosyal söylemlere sahip ekolden birisi cumhurbaşkanı adayı olacak?” sorusu ön plana çıkacaktır. Uzun vadede belki de siyasal partilerin önemi azalacak, öne çıkarılan iki ana kutupta siyaset şekillenecektir. Bu anlamda referandumda öne çıkarılan “milli-gayrimilli” söyleminin ilerleyen günlerde daha sık kullanılacağını tahmin etmek zor olmasa gerektir. 

Siyasal partilerin söylemi de artık doğrudan “iktidar olmak” üzerine değil, kendi politikalarını uygulayacak CB adayı çıkarabilmek üzerine olacaktır. Muhalafet partileri, birinci turda olmasa bile ikinci turda mecburen tek (ortak) bir CB adayını desteklemek durumunda kalacaklardır. Dolayısıyla, bir siyasal partinin genel başkanı, CB adayı olmayacaksa/olamayacaksa partisinin iktidar olma söylemini canlı tutması ve parti üyelerini aidiyet duygusuyla partisinde tutabilmesi eskisine nazaran zorlaşacaktır. Şimdiden belirtelim ki, muhalefet partileri daha önce asla ağızlarına almadıkları söylemlerle, ezberleri bozacak şekilde halkın karşısına çıkmak zorunda kalacaktır. Bu durum, geçmişten beri süregelen parti bağıyla sıkıca kalıplaşmış siyasi kodları evrime uğratacaktır. 

Bu haliye, referandum sürecinde iddia edilenin aksine; gizli koalisyonlar döneminin başlayacağını söyleyebiliriz. 

“Kalıcı Koalisyonlar Dönemine Hoşgeldiniz” başlıklı yazımızı şimdilik rezerv tutalım.

“Hayır” bloğunun söylediği şekilde, TBMM ve milletvekilliği önemini yitirecekse; sistem hükümet olacak CB adayları etrafında kurgulanacaktır. Bakanlar, temelde TBMM dışından ve milletvekili olmayanlar arasından seçilecektir. Bu durumda, siyasi partiler milletvekili aday belirleme sürecinde zorluklar yaşayacaktır. Şöyle ki, bir siyasi partinin gözde kadrolarını (A Takımı) milletvekili adayı olarak belirlemesi durumunda, seçmenler o partinin Cumhurbaşkanlığını (hükümeti) kazanma iddiası taşımadığını düşünebilecektir.

Yeni sistem nedeniyle karşılaşacağımız olası söylem ve kavram değişikliklerine kısaca değindik. Burada “hayır” bloğunu irdelemeyeceğiz ancak; anayasa değişikliğine “hayır” oyu vermek dışında ideolojileri ve siyaseten amaçladıkları bakımından taban tabana zıt sayılabilecek siyasi partilerin ortak bir hedefte nasıl bir araya getirileceği, getirilebilirse birlikteliğin nasıl devam ettirilebileceği en önemli sorun olarak karşımızda durmaktadır. “Evet” bloğunun, “hayır” bloğundaki olası kaynaşmayı engellemeye yönelik girişimlerde bulunacağını şimdiden tahmin edebiliriz.  

Bu açıdan, “hayır” bloğu, genel başkan tartışmalarını bir an önce bitirmeli ve %49 saplantısına kapılmamalıdır. Altını çizmek isteriz ki bugünlerde sıklıkla %49 formatını sisteme dayatanlar, yeni bir "kaybedenler kulübü" yaratmak istemektedirler. Mevcut iktidar için, tek kurtuluş formülü de budur!

Türkiye, dünyada örneği olmayan ve adına “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” denen bir yapıya dönüştürülmek üzeredir. Köklü sistem değişikliği içeren anayasalar toplumsal mutabakat gerektirir. Ancak, sürpriz şekilde ve dayatmayla halkın önüne getirilen 16 Nisan referandumunda, seçmenin​ %48,6’sı değişikliği kabul etmemiştir. Ayrıca, sandığa gitmeyenler de dikkate alındığında; "evet" oyları toplam seçmenin %43'üne denk gelmektedir. Bu haliyle, anayasa değişikliği toplumsal mutabakattan yoksun ve yıllarca tartışılmaya namzet durumdadır. 

Diğer taraftan, parlamenter sistem %34,2 oy oranıyla bile tek başına hükümet kurmaya imkan tanımışken, Kasım-2019'da yapılacak Cumhurbaşanlığı seçimini kazanmak (hükümet olabilmek) için, %50+1 oy almak gerekeceğini hatırlatalım. 

Görüleceği üzere, yeni sistem +1 oyun marjinal faydasını zirveye taşımaktadır. AKP-MHP birlikteliği, referandumda toplam seçmenin %43'ünün oyunu alabilmiş ve neredeyse çoğu büyükşehiri de kaybetmiştir. Yeni sistemde hükümeti kazanmak için %50+1 mutlak zorunluluk haline geldiğine göre, seçimlere katılma oranı yükseldikçe, AKP-MHP birlikteliğinin sorunsuz birarada kalabildikleri varsayımında dahi stresleri artacak görünmektedir. 

Kanaatimize göre, muhalefete tarihi bir şans doğmuştur ve iktidar kapıdadır!

Sonuç olarak, tüm muhalif unsurlar kopmadan biraraya gelmeli, Kasım-2019'da yapılacak istisnai Cumhurbaşkanlığı seçimine derhal hazırlanmaya başlamalı, parlementer sisteme geri dönüş sözüyle, kendini %49’a indirgemeden ve +1'e odaklanarak, toplumu iktidar değişikliğinin mümkün olduğuna inandırmalıdır !

Slogan ise tartışmasız, “Hedef %60” olmalıdır.

Unutmayalım ki her toplum layık olduğu hayatı yaşar. Laik, demokratik, parlamenter Cumhuriyet rejimine inanan, rejim değişikliğini kendine müstehak görmeyen herkes için vakit, gerçeklerle yüzleşme ve ardından ayağa kalkma vaktidir.  

Gerçekler acıdır, acı ise bazen en iyi ilaçtır…




Diğer Yazılarım