YAZILARIM
Diğer Yazılarım
AKP-MHP BİRLİKTELİĞİ TOPLUMSAL MUTABAKATI SAĞLIYOR MU?
23.11.2016
Bu Yazıyı
Sosyal Medya'da Paylaş!
AKP-MHP BİRLİKTELİĞİ TOPLUMSAL MUTABAKATI SAĞLIYOR MU?
Gündem sıklıkla “çocukların cinsel istismarını affetmeye yönelik yasa önergesi” gibi toplumu meşgul eden gerginlikler ile yönetilmeye çalışılsa da başkanlık sistemine geçiş, doğuracağı sonuçlar itibariyle hayati konumuz olmaya devam etmektedir.
TBMM nezdinde temsil edilen partilerden CHP ve HDP, sistem değişikliğine yönelik Anayasa çalışmalarını protesto etmekte ve katılmamaktadır. Devlet Bahçeli yönetimindeki MHP ise AKP’ye alan yaratarak çalışmaları birlikte yürütmektedir.
Başkanlık sistemi değişikliğini amaçlayan Anayasa görüşmeleri, muhalif kesimlerin şiddetli tepkisini çekmekte ve toplumsal gerginliği artırmaktadır.
Kasım 2015 seçim sonuçlarındaki yüzdeler yerine meclis çoğunluğu dikkate alınarak kamuoyuna pompalanmaya çalışılan “AKP ve MHP Birlikteliği Toplumsal Mutabakatı Sağlıyor” algısı son derece yanlış ve dayatmacı niteliktedir.
Başkanlık sistemi hakkındaki görüşlerimiz ayrı bir yazı konusu olup, bu yazımızda kamuoyunda yaratılmaya çalışılan söz konusu algının yanlışlığını rakamların diliyle ortaya koymayı amaçladık.
Kasım 2015 genel seçimlerinde, toplam 56.949.009 seçmenin 48.537.695’u oy kullanmış ve bunun 47.840.231’i geçerli, 697.464’ü geçersiz sayılmıştır.
Bu sonuçlara göre, “başkanlık anayasa çalışmasında temsil edilemeyen seçmen sayısı” 27.572.947 olarak hesaplanmakta ve %48,4’lik orana tekabül etmektedir. Mutabakat dışı kesim’in (%48,4) oy dağılımı ise şöyledir; baraj altı kalan partiler 1.204.272, sandığa gitmeyenler/geçersizler 9.108.778, CHP 12.111.812 ve HDP 5.148.085
Görüleceği üzere, sandığa gitmeme/geçersiz oy veya baraj sorunu nedeniyle 10.313.050 seçmen TBMM’de hiç temsil edilmemektedir.
Başkanlık anayasa değişikliği için toplumsal mutabakat vardır algısını öne sürenlerin, AKP-MHP bloğunun almış olduğu toplam 29.376.062 oydan ve %61,4 orandan hareket ettiği anlaşılmaktadır. Oysa %61,4’lük oranın karşısında sanıldığının aksine %38,6 değil, %48,4’lük bir mutabakat dışı kesim vardır. Toplam seçmen sayısından hareket edildiğinde, AKP-MHP bloğunun oy oranı %61,4 değil %51,6 olmaktadır.
Rakamlar, başkanlık sistemi getirme amacı taşıyan anayasa değişikliği çalışmalarının toplumsal mutabakata dayanmadığını aksine “ tam mutabakatsızlık” bulunduğunu göstermektedir.
Diğer taraftan, son seçimde 5.694.136 oya sahip olan MHP içerisinde yaşanan kırılma nitelikli muhalefet hareketi, önemli lider adaylarının (kurultay toplama yeter delege sayısına ulaştıkları halde) devre dışı bırakılmaları ve mevcut MHP’li vekillerden Devlet Bahçeli’ye karşı muhalif olan kanadın rahatsızlıkları gibi unsurlar da ayrıca dikkate alınmalıdır.
Devlet Bahçeli’nin bugün itibariyle MHP seçmeninin yüzde yüzünü temsil ettiğini iddia etmek zorlaşmıştır. Geçtiğimiz 10 Kasım Atatürk’ün ölüm yıldönümünde Anıtkabir’de kurt işaretiyle “Türkiye laiktir laik kalacak” diye slogan atan binlerce ülkücü gençle konuştuktan sonra yukarıdaki düşüncelerimizin pekiştiğini belirtmek isterim.
Bu bağlamda, MHP’den kopuş yaşayan seçmen kitlesi oluştuğu kuvvetle muhtemel görünmektedir. Bu fiili kopuşu, TBMM’de temsil edilmeyen veya protesto ederek çalışmaya katılmayan kesime eklediğimizde “mutabakat dışı” kesim çoktan %50’nin üzerine çıkmış görünmektedir.
Dolayısıyla, böyle bir ortamda sırf AKP-MHP bloğu oy oranından hareket ederek sistemi değiştirmeye çalışmak, mutabakatsızlığı yansıtan rakamlar karşısında haksız ve dayatmacı nitelik taşımaktadır.
Nihayetinde çalışma, anayasa’nın bazı maddelerinin değiştirilmesinden ziyade, parlamenter sistem yerine cumhurbaşkanlığı adı altında başkanlık sistemi getirmeye yöneliktir. Bu nedenle, gelecek 50-100 yılımızı dahi etkileyecek köklü sistem değişikliğinin, toplumsal barışın temini adına çok geniş mutabakatla yapılması elzemdir.
Hatırlanmalıdır ki son genel seçimde oy kullanan halk, mevcut anayasa çerçevesinde 4 yıl süreyle görev yapsınlar diye milletvekillerini seçmiştir. Seçilmiş milletvekilleri de (tutuklananlar hariç) anayasaya bağlılık yeminiyle halen mevcut görevlerine devam etmektedirler. Son seçimlerde halk, kesinlikle sistem (anayasa) değişikliği için oy kullanmamıştır. Bu haliyle olası sistem değişikliği, mevcut anayasaya aykırılık içermektedir. Sistemi “başkanlık” temeline oturtmak amaçlandığına göre; öncelikle “anayasayı (sistemi) değiştirebilir miyiz?” sorusunu halk oylamasına götürmek ve milletten yetki almak daha doğru olacaktır. Halk oylamasında sistem değişikliğine evet sonucu alınabilirse, toplumsal mutabakatı genişletmek amacıyla, baraj sisteminin uygulanmadığı bir seçimle TBMM yenilenmeli ve yeni Meclis ile de sistem değiştirilmelidir. Ardından, başkanlık sistemini içeren değiştirilmiş anayasa tekrar halk oylamasına sunulmalıdır. Böylece, toplumsal mutabakat sağlanmış ve anayasa değişikliğinin rejim değişikliğine yol açacağına dair kaygılar ile tepkiler de giderilmiş olur.
Neredeyse her gün şehit haberlerinin geldiği, şehirlerimizde bombaların patladığı, ekonominin dibe vurmak üzere olduğu, işsizliğin zirve yaptığı, dolar kurunun uçuşa geçtiği, yatırım yapılabilir ülke notunun kaybedildiği, Avrupa Birliği ile ilişkilerin kopma noktasına geldiği, yasaklar ile tutuklamaların zirve yaptığı, ordumuzun güney sınırımızdan ötede zayiatlar verdiği, OHAL'in uzatıldığı ve dolayısıyla toplumsal uzlaşmanın en çok ihtiyaç duyulduğu bir dönemde; %48,4'lük kesimi dikkate almadan yapılacak anayasa (sistem) değişikliği, ülkeyi telafisi mümkün olmayan yola itecektir.
Ben söylemiyorum, rakamlar söylüyor;
“Tren bu haliyle istasyondan hareket ettirilirse, uçuruma sürüklenmekle kalmaz demiryollarımızı da tamamen devre dışı bırakır.”
Erol BEKTAŞ,
CHP Ankara MV Adayı (26.Dnm)
Diğer Yazılarım